Basın Ahlâkına Dair

“Basın Özgürlüğü” her zaman tartışılan bir olgu olmuştur. Basın özgürlüğünün tartışılması önemlidir, gereklidir. Ancak bir o kadar önemli olan “Basın Ahlâkı” savı ise ihmal ve istismar edilmiştir. Basın ahlâkı ya da basın etiği diye adlandırılan bu husus; bireye ve topluma saygı kazandırmaktan başka bir şey değildir.

Hayatımızda önemli bir yer teşkil eden kitle iletişim araçları; sermaye ve güç odaklı bir yapıya dönüşmüş, toplumu yönlendiren bir araç haline gelmiş, gerçek ile kurgu arasında bağ kuran stratejik bir unsur olmuştur. Buna mukabil basının içeriği de yaşantımızda önemli bir etkiye sahip olmuştur. Ancak bu içerik, yapıcı değil yıkıcı bir görev üstlenmiştir. Toplumun lehine değil aleyhine işleyen bir hal almıştır. Rant ve sermaye hırsı basının işleyişini değiştirmiş, reyting yarışları fütursuz ve şuursuz bir medya yapısını ortaya çıkarmıştır.

Tüm bu sorunlar “gazetecilik” mesleğini de tartışılır hale getirmiş, mesleğe olan güveni zayıflatmıştır. Gazetecinin aktivist rolüne bürünmesi ise mesleğin itibar kaybetmesine yol açmıştır. Nitekim gazeteciler haber ile yorumu birbirinden ayırmalı, asıl gayeleri nesnel habercilik olmalıdır.

Sonuç olarak medyanın asli görevi; bilgiyi çarpıtıp servis etmek değil, bilgiyi olduğu gibi aktarmaktır. Halkı, niteliksiz içeriklerle uyutmak değil hoş ve zengin içeriklerle eğlendirmektir. Şiddet ve cinsel içerikli konuları bilinç altına empoze etmek değil faydalı, eğitici içeriklerle toplumu aydınlatmaktır.

Ne diyordu Joseph Goebbels: “ Bana vicdansız bir medya verin size bilinçsiz bir halk sunayım.”    


                                                         Sadullah Necip UZUN

0 yorum:

Yorum Gönder