Küreselleşme Sürecinde Medyanın Rolü

   1980’lerden sonra uydu yayıncılığının gelişmesi, televizyonların evlerimize girmesi, haberlerin çok kısa sürede tüm dünyaya ulaşması; “ülke sınırlarının ortadan kalktığı” savının gerekçesi olmuştur. Bu görüşü ortaya ilk atan İletişim Felsefecisi Marschall McLuhan düşüncelerini şöyle ifade etmiştir: “Televizyon dünyayı küresel bir köye dönüştürecek ve toplumlar giderek birbirine benzeyecek.” Son yıllarda bilgisayar ve internetin yaygınlaşmasıyla bu küresel köyde iletişim çağını yaşamakta olduğumuzu söyleyebiliriz. Kitle iletişim araçlarının gelişmesi küreselleşme ve kapitalizmle paralellik gösterdiği aşikardır. Asıl üzerinde durmamız gereken konu; ‘bu süreçte medyanın rolü, konumu ve önemini’ tanımlamak olacaktır.
   2. Dünya Savaş’ında radyo ve sinema geniş halk kitlelerine ulaşmak amacıyla bir psikolojik savaş aracı olarak kullanılmıştır. Savaş sırasında gazete, dergi, el ilanları gibi yazılı mecralarda artışlar olmuş bu mecralar propaganda faaliyetlerinde yer almıştır. SSCB’nin Krasnaya Zvezda (Kızıl Yıldız) ve Pravda (Gerçek) adlı iki gazete psikolojik savaşın en önemli organları olarak yayınlarını sürdürmüştür. Sadece bu savaş sürecinde savaşa dair onlarca film çekilmiştir: Confessions of a Nazi Spy (1939), Ski Patrol (1940), Foreign Correspondent (1940), Forty-Ninth Parallel (1941), Casablanca (1941), Man Hunt (1941), Captains of the Clouds (1942), Commandos Strike at Dawn (1942), In Which We Serve (1942), Mrs. Miniver (1942), The Next of Kin (1942) gibi birçok sinema filmi savaşın birer psikolojik silahı olarak kullanılmıştır.
   2. Dünya Savaşının ardından ABD ve SSCB çift kutuplu sistemi oluşturan aktörler olduğu gibi kitle iletişim araçlarının rolü bu aktörler tarafından belirlendi ve kullanıldı. Soğuk Savaş döneminde uluslar arası iletişim kanallarının asıl amacı dünya üzerindeki insanların sadakatini kazanmak için ideolojik propaganda faaliyetlerini yürütmek olmuştur. Bir kutup kapitalizmi diğer bir kutup komünizmi iletişim araçları sayesinde halka “empoze etme” gayretine girmiştir. Ayrıca bu süreçte bazı Amerikan bilim adamları, “medyanın kalkınmadaki rolü” üzerinde durarak medyanın modernleşmede önemli bir araç olduğunu dile getirdiler. Yani medyayı alır ve kullanırsan modernleşmenin yolunu tutarsın. Bu düşüncenin ekonomik nedeni: Medya teknolojisinin (kitle iletişim araçları) diğer ülkelerde yaygınlığı, bu teknolojileri üreten Batı için ekonomik kar demektir. Kültürel ve siyasal nedeni: Batı tüketim ve siyasal kültürünün benimsenmesi ve böylece Batı’nın global ekonomik pazarda yayılması ve üstünlük sağlamasıdır. 2. Dünya Savaşında medyanın önemini fark eden devletler bu süreçte de önemini ve rolünü kat kat arttırmıştır.
   21. yüzyıla gelindiğinde; propagandanın yerini ikna, algı, imaj gibi kavramlar alırken tank, tüfek gibi sert gücün yerini de yumuşak güç olan kamu diplomasisi almıştır. Öyle ki bunun ilk sinyalini 1983 yılında CIA’nin başkanı Colby yaptığı açıklamayla dile getirmiştir: “Artık belli ülkelerde operasyonlarımızı topla tüfekle değil demokrasi yoluyla yapalım. Aydınları, medyayı, kurumları devşirelim. Gerekli haberleri yayalım.” Nitekim günümüz dünyasında servis yapan haber ajansları sınırlı sayıdadır. Bu ajanslardan Reuter, CNN, BBC, AP gibi 4-5 ajans dünyadaki haber servisinin %90’ını ellerinde tutmaktadırlar. Irak İşgalinde, Afganistan İşgalinde dünya toplumunu nasıl aldattıkları, İslam alemini itibarsızlaştırma çalışmaları, demokrasiyi bir kılıf olarak kullanmaları, kitleleri istenilen şekilde kontrol etmeleri, ihtiyaçlarımızın onlar tarafından belirlenmesi artık fark edilmesi gereken zaruri bir husus olmuştur. Bu tür algı savaşlarında, haber ajanslarından sonra Hollywood’un büyük etkisi olduğu görülmektedir. Hollywood ile dünyaya hakim tek bir kültürün oluşması amaçlanmakta ve bu kültür; tekelleşmiş Amerikan kültürünün eğlence pazarından oluşan “Popüler Kültür”den ibarettir.
   Sonuç olarak küresel dünyanın iletişim çağının enformasyon toplumu olarak nitelendirdiğimiz 21. Yüzyılda; kapitalizmin dünyanın tek hakimi olarak görüldüğü yeni dünya düzeninde emperyalist devletler ve uluslararası şirketler medyayı kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmakta ısrarcı olduklarını söyleyebiliriz.

                                                                                                    SADULLAH NECİP UZUN


0 yorum:

Yorum Gönder